Mersinde Bir Gün – Deniz Gören Angaralılar

Her zaman hayal edip ama hiç gidemediğim şehire Ramazan bayramının son gününde 5 kardeş ( ağabeyim, yengem, Mustafa, Beyza ve ben ) bir araya geldik ve pazar günü sabahın erken saatlerinde Mersine doğru yola çıktık. Video çekerim, bir anı olur diye selfie çubuğunu da yanıma almıştım. Fakat daha Aksaray il sınırını bile geçmeden ben selfie çubuğunu bir anda kırdım. Hatta üç ayrı parça olarak kırdım. Nasıl kırdım, nasıl oldu hiç bir fikrim yok. (Ulan gitti güzelim selfie çubuğum be. Ben ona 15 TL vermiştim. Daha evde kutusu duruyor)

Yaklaşık 3 saat sonra Mersine gelmiştik. Artık açlıktan karnımız sırtımıza yapışmıştı. Kahvaltı yapmak için arabayla dolaşıp mekan arıyorduk. Sonradan aklıma geldi ve Foursquare uygulamasından kahvaltı yapabileceğimiz bir mekana baktım ve hemen buldum. Sosyal medyanın en güzel tarafı.

Angaralı olarak ilk defa deniz görmenin şaşkınlığını yaşıyoruz

Serçehan Cafe de denize karşı muhteşem bir kahvaltı yaptık. Daha hesap ödenmeden ben ve Mustafa kalkıp direk 

sahil kenarına gittik ve fotoğraf çekmeye başladık. Daha önce 3 kez Antalya’ya gittiğimde denizi sadece uzaktan görmüştüm. Ama bu sefer dibine kadar gittim ve o mis gibi kokuyu (yosun) içime çektim. Allah’ım böyle bir şey olamazdı ya. Hayatımda ilk defa günü birlik olsa bile Mersin’e gittim ve denizi daha yakından görme fırsatım oldu.

(La gardaş o neydi la öyle, gocamana deniz hatta içinde gemi neyim vardı la. Biz Angaralılar sadece Gölbaşı ile Mogan Gölünü bilirik gardaş. Demek balık olmadığımız için Angara da deniz yok. Buradan tüm Angaralı hemşerilerime sesleniyorum, Mersine gidin gardaş mükemmel bir şehir, ama nem çok la bide çok sıcak adamı gavuruyu resmen. Biz Angaranın ayazına alışgınız la. Mersinde bebeler çıplak geziyo, biz altımıza içlik giydiğimiz halde üşüyok)

Deniz kenarında bolca fotoğraf çekildikten sonra arabaya bindik ve Silifke’ye (Cennet Cehennem – Astım Mağarası) doğru yola düştük. Merkez den çıktıktan sonra bir baktım ki aman Allahım bu ne trafik böyle. 22 yıldır toplasan bu kadar araç görmemişimdir. Resmen Türkiye’nin 81 ilinin her şehrinden araba vardı. Hava sıcak, nem çok, kafam allak bullak, trafik kilit olunca benim gözüm karardı şeker fırladı ama resmen ayaklı bomba gibiyim. Birde trafik ışıkları 1 buçuk dakika falan, Allahım ben delirdim artık git git bitmiyor, ışıkları bir türlü geçemiyoruz. Sabır çeke çeke sonunda Silifke’ye vardık. Yok böyle bir kalabalık, sanırsın konser var.

Cennet Mağarası

Aslında hepimiz Cennet Cehennem mağarasına inecektik fakat bir anda planlar değişti ve Ağabeyim, yengem ve Beyza Astım Mağarasına indi. Bizde Mustafa ile birlikte Cennet mağarasına indik. Mustafa’nın ayağında postal benim ayağımda ise ortopedik spor ayakkabı vardı. İnanmayanlar videoyu izleyebilir. Cennet mağarasına indikçe ortam daha da soğuyordu ve yerler çok kaygandı. Aşağıya inmek için biraz tereddüt ettim lakin o kadar para vermişim, ilk defa gelmişim neden inmeyeyim dedim ve düşe düşe indim. Çıkışında basamakları sayalım dedik ama yorgunluktan ve sıcaktan aklımız gitti saymayı unuttuk. Ama gerçek sayısı doğru ise toplam 452 basamak denilmektedir.

Rüzgardan dolayı bağımsızlığını ilan eden saçlarım

Bunca yolu gelip denize girmek olmazdı herhalde. Aslında tamda denize girmedik. Susanoğlu sahilin hemen yakının da bulunan bir kıyıya geçip paçalarımızı sıvadık ve kayalıklara oturarak birazcık da olsa serinlemeye çalıştık. Deniz suyunun tuzlu olduğunu elimi, saçımı, sakalımı yıkadıktan 10 dakika sonra anladım. (Alev gibi her yanım yandı la, piştim piştim gavruldum) Hemen toparlanıp Kız Kalesine doğru yola çıktık. Şöyle bir şey düşündük ama iyi ki gerçekleştirmedik. Tekneye binip Kız Kalesine geçecektik fakat birden kuvvetli bir rüzgar esmeye başladı ve 3 – 4 defa denemelerine rağmen tekne bir türlü kıyıya yanaşamadı. Biz baya orada 15 – 20 dakika tekneyi bekledik. Ama sonrasında halat kopunca ben iyice korktum ve binmemeye karar verdim. Baktık halen yanaşmıyor oradan sessizce uzaklaştık.

Saat baya geç olmuştu ve biz çok acıkmıştık. Tüm gün sabah kahvaltısı ile durduk. Gün boyunca aklımda sadece Mersin Tantunisi vardı. Yolda nereye baksam tantunici görüyordum. Fakat biz baya bir uzaklıkta ki Yedi Kardeşler  Kebap ve Lahmacun Restorana gittik. Gider gitmez direk lavaboya girdim ve görgüsüz bir insan gibi saçımı sakalımı yüzümü sabunla 2 – 3 kez yıkadım. (Sakın içinizden veya yorumlarda küfür etmeyin, acemiliğime denk geldi) Ben gün boyu tantuni hayali kurmuşken bir baktım ki menüde tantuni yok. Tüm hayallerim başıma yıkılmıştı. Herkes farklı sipariş verdi bende mis gibi kebabımı söyledim ve doyasıya yedim.

Yemeği yedikten sonra artık Aksaray yoluna doğru çıkmıştık. Çok uykusuz olduğum için bir ara dalmıştım ve yağmur sesine uyandım. Toroslar dinlenme tesislerin de mola vermiştik. Yolda yemeye bir kaç bir şey aldıktan sonra yolumuza devam ettik.

Hatalı cümlelerim, kelimelerim illa ki olmuştur, sürç-i lisan ettiysem affola. Eyvallah

Blog yazımın detaylı anlatımı videodan izleyebilirsiniz.

E-bültene Abone Ol Merak etmeyin. Spam yapmayacağız.

Yazar

Selam, ben Yalçın. Aksaray Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı mezunuyum. Şu anda GetirBüyük deposunda Vardiya Amiri olarak çalışmaktayım.

İlgili Yazılar

2 yorum

Yaren Çırak  -  6 Ekim 2019 / 11:19

Bir daha geldiğiniz de misafir etmek isteriz. Blog hakkında yardım alırız belki 🙂

Yanıtla

İnşallah diyelim 🙂 Bir daha gelirsem mailden size ulaşırım, yardımcı olurum merak etmeyin.

Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version